Su Güvenliğimiz Olacak mı ?
Sadece şimdiyi değil aynı zamanda
gelişmeleri de açık bir şekilde öngörebilen bir kimse bilgiye sahiptir.
Terence
ÖN SÖZ
Uzmanlar bilinçsiz tarımsal sulama ,hızlı ve plansız kentleşme, kirlilik,nüfus artışı,iklimsel düzensizlikler gibi nedenlerden dolayı artan bu baskıları da dikkate alarak önümüzdeki 30-40 yıl içinde su ve gıda güvenliği sorununun insanlığı tehdit edecek boyutlara ulaşacağından artık eminler.Bu konular artık uluslararası platformlarının birçoğunda ana gündem maddesi olarak yer almaya başladı. Popüler magazin dergileri ve ünlü think-thank kuruluşları, su için savaşlar çıkacağı olgusunu devamlı işleyip duruyor.
Su kaynakları özelinde bu gelişmeler yaşanırken üçüncü bin yılın başında dünya çok şaşırtıcı birçok gelişmeye de sahne oluyor.
‘Su Güvenliği” kavramı da bu gelişme sürecinden bağımsız değil.Bu nedenle bu kitap 2050 ‘ye kadar olası değişimleri öne çıkartıyor.Bu değişimlerin su güvenliği üzerine etkileri ile su güvenliğinin bu değişimdeki etkilerini inceliyor. Zaten su güvenliği artık enerji, gıda ve çevre güvenliği ile doğrudan ilişki içerisinde.Dolayısıya bu durumda bu yaşamsal dört güvenlik kavramı irdelenmiş oluyor. Geleceklerini planlarken bu dört güvenlik kavramını dikkate almayan ülke olacakmıdır? Buna hemen bir yanıt veremem. Ancak bunu dikkate almayan ülkenin 21. yüzyılın ikinci yarısını göremeyeceğini söyleyebilirim.
Geçtiğimiz Yüzyılda ülkelerin güvenliği kavramı, daha ziyade sınır emniyetinin sağlanması ve ulusal güvenlik olarak algılanıyordu.Ama özellikle soğuk savaş döneminin bu paradigması 20. yüzyılın sonuna doğru yıkıldı. Globalleşen dünyada, bu kavram artık çok genişledi ve su, gıda, enerji ve çevre alanına da yayıldı.BM'nin 1990'ların başında benimseyerek resmileştirdiği güvenlik kavramında bu unsurların hepsi yer alıyor.
Aslında bu kitaba başlarken geleceği okuyabileceğim bir kristal küremin olmadığını tabiki biliyordum. Ancak tamamen doğru olmasalar bile makul düzeyde doğru bir biçimde, gelecek öngörüsü için kullanılabilecek metedolojilerin var olduğunu da biliyordum.Metodolojiler karmaşık olayları düzene koymayı amaçlar ve bu karmaşanın gerisinde eğilimleri ve olayları yönlendiren bir düzen olduğunu varsayar. Bu nedenle bu metodolojilerin yardımını alarak ilerleyebileceğimi düşündüm.
Kitaba başlamadan önce benim gibi pozitif bilim okumuş kişilerin ve bu alanda çalışan bilim adamlarının
“gelecek bilminin gerçek araştırması olmadığı ve bu nedenle yararsız olduğu “ şeklindeki düşüncelerini de dikkate aldım.Ancak bilimsel alandaki çabaların tümünün insanoğlunun gelecekte karşılaşacağı sorunları çözerek daha iyi bir yaşam sunmaya yönelik olduğunu düşündüm.Gelecekte oluşabilecek stratejik tehditlere karşı bir farkındalık yaratma çabasının da bu anlayışa katkıda bulunacağına karar verdim.
Buradaki en önemli husus yapılacak araştırmanın spekülasyondan uzak bir araştırma olmasıydı. Bunun için kendi uzmanlık alanımdan yola çıkarak bu sınırlı mütevazı araştırmayı gerçekleştirmeye çalıştım
Bu çalışmada bugünden 2050 yılına kadar 37 yıllık bir öngörü koymayı hedefledim .Bu hedef içinde hızlı değişimi algılama ve geleceği merak edip öngörmeye çalışmanın en zor ve riskli tarafı sürenin uzun olmasıydı. Ancak bu riski azaltacak gelişmeleri de görmek gerekiyordu. Değişim başlamıştı ve bu yüzyılın yarısına kadar ana eğilimleri ile sürecekti.Dahası var 2050 yılındaki eğilimler bu yüzyılın tümü için de etkili olacaktır. Bu nedenle aslında eğilimlerin ortaya çıkaracağı sonuçların yerleşmesi ve yüzyılı karakterize etmesi açısından bu tarih önemliydi. 2050’yi bunun için seçtim .
2050 gibi öngörü için uzak(!)bir tarihi tercih edişimde diğer bir etken de yüzyılın başlamış olmasıydı.Bu kitabın yazımına bundan 13 yıl önce 21. yüzyılın hemen başında başlasaydım bu çalışma çok daha zor olacaktı ve belki de hiç düşünülmeyecekti.
Ancak son 12 yılda öyle gelişmeler hem de o kadar hızlı yaşandı ki, içinde bulunduğumuz Yüzyılın ilk yarısının dayandığı temel eğilimler bugün çok daha netleşti.
Bu satırları yazmaya başlamamın temel itici gücü ise gelecek kuşaklara duyduğumuz sorumluluk.Bunun yanısıra belki de bu hızlı değişimin gelecekte yaratacaklarını inceleme ve anlama merakım oldu.Aslında karanlık odada geleceğin fotoğrafının bir bölümü ortaya çıktı.Eğer olağanüstü bir olayla oda aydınlanmazsa oluşmakta olan fotoğrafı tahmin etmek zor değil.
Ancak son dönemdeki gelişmelerin çok hızlı yaşanıyor olmasının gelecek için ivmelendirici olduğu kadar yanıltıcı da olabileceğini düşünmek durumundayız.Bu yüzyılın ilk 12 yılındaki bu gelişmelerin hızı yakın gelecekte tahmin edilmesi zor olabilecek bazı olaylara da yön verebilir. Mevcuttan farklı olarak yeni eğilimler de yaratabilir.
Aslında bu yeni eğilimlerin başlangıçtaki göstergeleriyle eğilimin tam olarak ortaya çıkması arasında geçen süre bugün her zaman olduğundan çok daha kısadır. Bu da tahlillerde kullanılacak sabitlerin daha sağlam olmasını ve olayın formüle edilmesini kolaylaştırıyor.Ancak Alvin Heidi Toffler'in
" tarih hiç olası görülmeyen karışıklıklarla ve savaşlarla doludur"sözünü geçmiş yüzyıla ait olarak kabul etmek mümkün değildir.Bu açıdan beklenmeyenlerin dünya tarihine 21. Yüzyılda da yön verebileceği ve öngörü yapacakların işini zorlaştıracağı açıktır.Durağan bir düşünce sistemiyle yapılacak öngörüler yetersiz kalabilecektir.
Aslında genel eğilimlerden yola çıkarak genel değişim üzerinde öngörüler yapmak daha kolay, yerel ve bölgesel ölçekteki değişimlerin öngörülmesi ise daha zordur. Bu zorluk küresel iklim modellerinde de ortaya çıkar. İklim modellerinde ancak geniş bir coğrafyada olacaklar birbirleriyle tutarlı sonuçlar verir.
Bugün yapılacak bir öngörü için yüzyılın başındaki genel eğilim parametrelerinin "ana hatlarıyla yönlendirici" olmaya devam ettiğini düşünüyorum.Yapılacak ilk iş genel eğilim ve sonuçları ile ilgili açık bilgilere ulaşmaktır. Bununla birlikte kapalı bilgilerin kodlarını çözmeye çalışmaktır. Ancak gelecek öngörüsü için kullanılacak olan bilginin tamamına asla ulaşamayacağımızın da farkında olmalıyız.Bu nedenle tamamlanmamış ve örtülü bilgilerden çıkarsama yapmanın bir yolunu bulmak gerekir. Bu yol da önümüzde beliren belli şekilleri, kalıpları tanımaktır. Bu şekil ve kalıplar tarihsel olarak belirgindir ve 21. yüzyılın ilk oniki yılının özgün karakterleri ile ortadadır.
"Gelecek tam olarak öngörülemez"yaklaşımına karşın diğer taraftan da birçok sonuçlara gebe temel süreçlerin devam ettiği de görülmelidir. Bu şekil ve kalıplardan yola çıkılarak makul beklentilere ve üzerinde düşünülmesi , hazırlık yapılması gereken “stratjik tehditlere” ulaşabiliriz.
Yukarıdaki yaklaşım esasına dayalı bir araştırma yöntemi kullanarak temel olarak su güvenliği açısından ,bağlantılı olarak da enerji, gıda ve çevre güvenliği açısından dünyanın 37 yıllık geleceğini incelemek istedim.Aslında bu sadece basit bir istek değildi, bu incelemeyi, 20. Yüzyılın ikinci yarısının başında doğmuş ve bu hızlı gelişmeyi yaşamış bir kişi olarak mutlaka yapmak ihtiyacı hissettim.
- Yüzyılın başında yeni bir boyuta doğru evrilen bu hızlı değişimi yaşayan bir nesilin üyesi olmam bu durumundan vazife çıkartarak hatta sorumluluk duyarak bu satırları kaleme almamı gerekli kıldı
Bu çalışma için yaptığım inceleme ve araştırmalardan elde ettiğim çok sayıda ilginç dokümanla konuyu çok geniş bir şekilde ele alıp daha kapsamlı bir yayın hazırlayabilirdim . Ancak okuma alışkanlığımızdaki düşüşü ve artık sosyal medyada kitapların özetlerinin yayınlandığını dikkate alarak o özeti konu bütünlüğünden kopmadan ben çıkarttım.Bu nedenle de zor oldu diyebilirim.Bazı kavramların ve ilişkilerin okuyucu tarafından bilindiği kabulünü ister istemez yaptım. Ancak bu kabullleri yaparken son dönemde 2050 -2100 yılları için artan yayınların beni cesaretlendirdiğini ve çok yardımcı olduğunu söyleyebilirim.Bu arada bu kitabın hazırlanması sırasında görüş öneri ve fikirlerinden çokça yararlandığım DSİ eski başhukuk müşaviri Özdemir ÖZBAY'a en içten teşekkürlerimi sunuyorum
Benim asıl amacım gelişmeleri anlayabildiğim kadarıyla, 21. yüzyılda bu alanlarda bizleri nelerin beklediği konusunda bir vizyonu , öngörüyü size sunmaktır. Geleceğin en akla yakın görüntüsünü sizlerle paylaşmaktır.Bu kitaptaki bazı öngörülerim yanlış çıkabilir.
Zaten ortaya çıkan tabloya bakıldığında tahminlerimin doğrulanmasını hiç istemem.
Ancak bizi bekleyen gelecekle ilgili bir farkındalık yaratarak bu tahminlerimin yanlış çıkması için yapılacak çalışmalara küçük bir katkıda bulunabilmeyi çok isterim….
Saygılarımla.....
Dursun YILDIZ
Kasım 2013- Ankara –Kavaklıdere
Yorumlarınızı Bizimle Paylaşın
Sadece üyelerimiz yorum yapabilir, hemen ücretsiz üye olmak için Tıklayın